Tarih şuuru milletlerin geçmişinden, yaşantılarından, mücadelelerinden ortaya çıkar. Nasıl ki daha uzun süredir tanıdığımız, vakit geçirdiğimiz bir dostumuzu yeni tanıştığımız birine göre kendimize daha yakın görüyorsak, tarih şuuru da bu şekilde milletleri kökten bağlayarak bir arada tutar. Aynı şekilde kendi memleketimizden birini gurbetteyken görünce ona sımsıkı bir sarılma duygusu hissederiz. Bu hissiyatların temelinde derin izler vardır. Milletlerin tarih şuurları da beyinlerin en kadim noktalarında meydana gelir. Oluşması için yüzyıllar geçmesi gerekir. Ve sonrasında ise bu şuurun kaybolması, temelindeki derin izlerin silinmesi çok zor ve hatta neredeyse imkansızdır.
Bugüne kadar geçmişini inkar eden herhangi bir topluluğun yükseldiği görülmemiştir. Ya da daha bireysel bakacak olursak, tarih şuuru olmayan herhangi bir kişinin toplumlara önderlik ettiği dahi görülmemiştir. Çünkü bir topluma önderlik edip ileriye taşıyabilmek o milletin tarihini bilip iyi analiz etmekten geçer.
Bu noktada kendi öz tarihimizi ele aldığımız vakit, Tanzimat Dönemi'nden itibaren kendi tarihimize karşı bir kötüleme çabası içine girdiğimiz görülmektedir. Özellikle bu dönemde batıya açılan kapılar, Avrupa özentiliği ve hayranlığı, bunun sonucunda dilimize giren yabancı kelimeler son derece artmıştır. Tanzimat Dönemi edebiyatçılarından ve aynı zamanda devlet adamı da olan Ziya Paşa'nın şu beyitlerinde:
İslam imiş devlete pa-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı
Milliyeti nisyan ederek her işimizde
Efkar-ı firengiye tebaiyyet yeni çıktı
gördüğümüz gibi kendi kültürünü, milliyetini hakir gören unsurların bu dönemde yeni çıktığını anlıyoruz. Fakat yine de bu dönemin bir başka aydını olan Namık Kemal, eserlerinde yaymaya çalıştığı vatan, milliyet gibi düşüncelerle batılılaşmayı kendi kültüründen vazgeçmek olarak anlayanlara bir tarih şuuru aşılamaya çalışmıştır.
19. yüzyıl Tanzimat Dönemi'nde başlayan bu değişim günümüze kadar artarak devam etmiştir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ''Evvela bir millete tarihi, asil bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir medeniyetin çocukları olduğunu öğretmeliyiz.'' demesine rağmen tarih şuurumuz git gide zayıflamaktadır. Bunu aşmak için en büyük yol göstericimiz Atatürk'ün tavsiye ettiği gibi bu millete ileri bir medeniyetin çocukları olduğunu öğreterek, tarih şuurunu kuvvetlendirmemiz gerekmektedir.
Günümüze kadar tarih şuurumuzda meydana gelen bu zayıflama, dilde de etkisini göstermiştir. Bugün bir Türk genci önderinin yaklaşık 90 yıl önce Nutuk'unda söylediği kelimelerin tamamını anlayamamaktadır.
Bununla beraber Osmanlı'nın özellikle son dönemine damga vurmuş İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin anlamını şu anda sözlüğe bakmadan bilemememize rağmen İngilizcesini yani ''The Committee of Union and Progres'' tabirini birçoğumuz anlayabilmektedir. 90-100 sene gibi kısa bir zaman içinde dilimizin nasıl bu kadar çabuk değiştiğini sorgulamak en tabi görevimizdir. Bununla beraber, bundan sonraki süreçler için dilimizi tam anlamıyla öğrenmek ve sonuna kadar korumak adına elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü bizi bugüne kadar bir arada tutmuş ve bundan sonrada bir arada tutacak olan hazinemiz dilimizdir.
Bugün Osmanlı kaynaklarını yalnızca o kaynakları okuyup anlayabilen insanlardan öğrenebiliyoruz. Halbuki bu kaynakları herkesin kendi başına okuyup anlaması ve değerlendirmesi gerekmektedir. Bunu yerleştirebilmek için de tarih şuurumuzu en ileri noktaya götürmeli ve bizi biz yapan değerlerden kopmamamız gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder